Refi Cevad Ulunay ın bir kitabı. Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi gibi 1800'ler sonu, 1900'ler başı İstanbul'unu, mahalle hayatını, içki
alemlerini, kopukları anlatıyor Refi Cevad. Özellikle de kitabın isminden
anlaşılacağı üzere eski istanbul yosmalarını anlatıyor.
İlk bölüm Rana'nın hikayesi. Çok uzun, çok detaylı bir
şekilde Allah'ın eşsiz bir güzellik ve büyük bir hırs verdiği Rana'nın, yoksul
ve mutaassıp ailesinin kendisine biçtiği kaderden kaçma hikayesi anlatılmış. Rana'nın
babası geliri ancak giderine yeten bir kantarcı arnavut, annesiyse babasının
demir yumruğu altında hiçbir kişilik geliştirememiş, kul taifesinden çırak
çıkarılmış bir çerkez. Rana büyüleyici bir güzelliği olduğunu henüz çocukken
öğreniyor. Çünkü hamamda, komşuda, kınada, düğünde, velhasıl başka insanlarla
karşılaştığı her ortamda kadın erkek onu gören herkes hemen "kırk bir
buçuk maşşallah!" çekiyor. Daha on iki, on üç yaşında görücü gelmeye
başlıyor. Babası da bu yoğun talebi zamanı gelince başlık parasına çevirmeyi
planlıyor tabi. Çıkarcı, paragöz, basit bir adam babası. Tek derdi Rana'yı
satıp bir dükkan açmak. Annesi ise itaat etmekten başka bir şey bilmeyen dili
dişi yok bir kadıncağız.
Rana en sonunda kendisini vermeye karar verdikleri orta
halli zengin komşularının oğluna gitmemek için evden kaçıyor, bir muhabbet
tellalı kadına sığınıyor. Orada yetişiyor. Her türlü görgüyü öğreniyor. Burada temelde bir pezevenk olan kadının müşterileriyle konuştuğu konular beni şok etti. Bugünkü profesörler, kültür elçileri bile böyle ağdalı bir dille, böyle merasimli, incelikli sohbetler etmiyorlar. Herkesin ezberinde bir sürü uzun uzun divan şiiri. Herkes müzik konusunda çok bilgili, bir saz çalıyor, makam usül biliyor. Rana için de ileride şiirler yazılıyor, şarkılar besteleniyor hatta.
Bu uzun ilk kısımda Refi Cevat bize tadına doyulmaz
üslubuyla esasında şunları anlatıyor bize: eski İstanbul'da mahalle kızları
nasıl bir ortamda büyürdü? Aile hayatı, baba, anne, çocuk ilişkileri, komşuluk
ilişkileri nasıldı? Namı cihanı tutmuş meşhur dilberler bir ağaç kovuğunda
ortaya çıkmadı ya, bunların genel olarak kökeni nedir? Nasıl evrelerden geçerek
kibar alemlerine dalıyorlardı? Hangi sosyal ve psikolojik nedenler bu
mekanizmaya insan kaynağı sağlıyordu?
Rana hikayesi bir ev kızının zenginlik ve güç hırsıyla
kendisine biçilen dar yaşamdan kaçarak bu kibar fahişelik mekanizmasına
katılmasının hikayesi.
İkinci hikaye ise Kel İpek'in hikayesi. Yazar muhtemelen bu
kişiyle anlattığı şekilde gerçekten karşılaşmış. Bu hikayede Rana kadar olmasa
da yine de meşhur bir yosma olan İpek'in hayatına şahit oluyoruz. İpek'in
çocukluğu, aile ortamı ve kötü yola düşme nedenleri Rana kadar detaylı
anlatılmamış. Bu hikaye aslında meşhur yosmaların yaşlandıklarında ne halde
olduklarına dair hüzünlü bir anlatı. O tazelik gittikten, gerdanlar sarktıktan
sonra bu şuh kadınları nasıl bir yaşam beklemektedir? Parlak günlerin sonunda
zihinlerde kalan anılar nelerdir? Pişmanlıklar, özlemler, gurur duyulan
kararlar nelerdir? İpek'i böyle bir sohbette uzun uzun tanıyoruz. Okuma yazma
bilmese de feleğin çemberinden geçmiş, hayat üniversitesinden mezun olmuş bu
kadın çok lezzetli bir hikaye anlatıcısı. Küçük genelevlerden büyük
genelevlere, dost hayatı yaşadığı kabadayılardan yüksek memurlara ve yıkılan
imparatorluğumuzun son parlayan kültür ve sefahat yıldızları olan paşa çocuklarının hazin
hikayelerine kadar bize bir dönemden manzaralar sunuyor.
Bu esnada yazarımız, Refi Cevad da gençliğini yad ediyor. O delikanlı neşelerini, pervasızlıklarını, yumruk mezesiyle rakı içtikleri soğuk
kış geceleri hatırlıyor. Bize de anlatıyor sağ olsun. Orta-üst gelir grubundan
genç hovardaların nasıl konuştuklarını, nasıl şakalaştıklarını, o günlerde
nasıl gizlice alem yaptıklarını, detaylı bir dekor önünde izleme şansı
buluyoruz.
Bu kitaba teknik olarak roman ya da hikaye demek zor. Genel
olarak anlatı demek daha uygun sanırım. Gücünü dilinin lezzetinden olduğu kadar
anlattığı hikayedeki belgesel detaylardan alan bir kitap. Dedelerinin kimlere
gönül verdiğini merak edenler okuyabilir. Madam Bovary kadar kusursuz bir
başyapıt olmasa da bize ait, bizi ilgilendiren hikayeler bunlar. Keşke daha popüler olsa bu kitaplar.
Son olarak kitabı basan Arma yayınlarını eleştirmek istiyorum. Allah razı olsun çok kaliteli kitaplar basıyorsunuz ama lütfen biraz daha özen. Türkçe bilen birisi şu kitabın son halini okudu mu acaba? Bilmiyorum tashihten mi, dizginden mi, her nedense kitapta bir sürü yanlış yazım var. Cümle düşüklükleri var. Özellikle de başlarda. Refi Cevad'ın eserine ayıp.