Kemal Tahir'i çok severim. İnsanın çok sevdikleriyle ilgili eleştirel ve objektif şeyler yazması kolay değil. Bu Kemal Tahir için özellikle böyle. Okuyanlar sevenleri ve nefret edenleri şeklinde iki kampa ayrılmış adeta. Bir bakıma bu doğal görünüyor, çünkü Kemal Tahir yalancıya dimdik yalancı diyen, keskin ve net bir insan. Görüşleri hep sertçe ifade edilmiş, namussuz, alçak demekten çekinmiyor. Dolayısıyla onun görüşlerine katılanlar, onu sevenler ve onu itici bulanlar olarak insanlar hemen ayrışıyor.
Ama bir bakıma da Kemal Tahir hiçbir zaman bir kampın adamı olmamış bir yazar. Sosyalistlerin yanında rahatça efsaneleşebilecekken onları taklitçilikle, toplumlarını tanımamakla suçlamış, devletçi damgası yiyerek Osmanlılığa dönmüş, ara renklere ait, biraz melez bir yazar. Bunun yanında dönem dönem hararetle savunduğu fikirleri tekrar tekrar düşünmüş, bazıları için "yine yanılmışız" diyerek görüşlerini değiştirmiş, bu esnekliğe sahip bir kişi. Yani hem katı hem esnek bir garip adem. O buna gerçekçilik diyor. Bulunan gerçeklikte körü körüne diretmek değil, gerçeği arama inadındaki süreklilik.
Kelleci Memet yazdığı ilk romanlardan olmasına karşın benim Kemal Tahir'den son okuduğum kitaplardan biri. Dolayısıyla bu kitapta ham halleriyle beliren pek çok özelliği, daha sonra büyük romanlarında olgunlaşmış olarak görmek mümkün. Kısaca: Çorum şivesi, Kemal Tahir diyalogları, sözlü tarih, Anadolu insanı, entrika örgüsü, cinsellik.
Bu kitap Çankırı cezaevinde geçiyor ama biz diğer kitaplarından dolayı Çorum şivesi diyelim yine. Kesinlikle çok orjinal bir dil yakalamış burada Kemal Tahir. Bu hem avantajı hem de dezantajı olmuş tabii. Çok lezzetli, kıvrak bir dille karakterleri uzun uzun, mizah yüklü, atasözleri ve deyimlerle süslü bir dille konuştururken Türk insanının düşünme biçimini, dünya görüşünü ve ruhunu da yansıtmayı başarmış ama bu ustalık, bir yandan da romanlarının olay örgülerine zarar vermiş. Yani çok başarılı olduğu için kesilmeye kıyılamayan bu diyaloglar özellikle Kelleci Memet'te, ama genel olarak tüm romanlarında, yan karakterlerin gevezelikleriyle fazla yer kaplamasına ve konu akışına zarar vermesine yol açıyor. Hikayenin genel kurgusu bu aşırı büyüyen kısımlar yüzünden biçimsizleşiyor. Kemal Tahir zamanın geçmek bilmediği hapishane odalarını şenlendiren, gönül eğleyen atışmalı diyalogları kağıtta tekrar kurarken belki de bir nostalji duygusuna kapılmış. O anlara geri dönmüş ve bu benzersiz dilin içinde genel kurguyu unutmuş.
Yine hapishanede karşılaştığı insanlara sürekli kendilerini, yaşamlarını anlattıran Kemal Tahir, ülkesine ilgisi gereği tarihi vakaları bu küçük insanların yorumuyla aktarmanın da paha biçilmez bir hazine olduğunun farkında. Bu romanda Kellecinin babasının ağzından birinci dünya savaşından Kutül Amare cephesini ve bozgunu anlatmış. Bu kısımlar ileride yazacağı Yorgun Savaşçı gibi nice romanın da habercisi.
Kemal Tahir'in Anadolu insanı anlayışı da Kelleci'de belirgin hatlarıyla ortaya çıkıyor. Kelleci Memet, temelde saf ve iyi niyetli bir genç. Fakir olduğu için bir zenginin yanına yanaşmış. Ona sadakatle hizmet ediyor. Fakat toplumun tüm birimlerine yayılan yozlaşma ona da bir şekilde bulaşıyor ve ağasını öldürüyor. Bu cinayetin tümüyle masum olduğu iddia edilemeyeceği gibi Kelleci'yi bir canavar olarak görmek de mümkün değil. Biraz şartların kötülüğe zorladığı bir insan Kelleci. Hapishanedeki diğer mahkumlar için de bu söylenebilir. Bir an yırtıcı canavarlar gibi birbirlerine saldıran insanlar, bir kaç gün sonra tatlı tatlı şakalaşıyor, hatta birbirlerini seviyorlar.
Kemal Tahir'in çizdiği Anadolu insanı, Kelleci gibi çelişkili bir insan. Cinsel hırslarına düşkün, yerine göre kurnaz, yerine göre çok saf. Bir kadının yellemesiyle ağasını öldüren Kelleci, an geliyor hırsızlık iftirasından korunmak için bir cümle kurmaktan aciz kalıyor. Türlü dümenler kuruyor ama en basit oyunlara kanmaktan kendini alamıyor.
Kemal Tahir'in kurduğu Türk toplum yapısında zengin, habis ağa ile fakir, masum köylü çatışması yok. Toplumun temel birimi olan köydeki çürüme her ferde etki etmiş. Yani herkes bir ölçüde habis. Yalnız ağalar hem iktidar aygıtlarına yakın olmanın avantajlarıyla, hem de daha kurnaz olduklarından kötülükte genellikle daha ileri. Burada da ağanın yakınları Kelleciyi kullanıyor. Kelleci kötülüğü kendi çıkarına değil, onların çıkarına işlemiş oluyor. Bu Kelleci'yi temize çıkarmaz ama Ümmühan ve Yusuf'u kötülük yarışında ileri geçirir. Bu bakımdan kötümser bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu tablo Tahir'in diğer köy romanlarında daha çok cinsel hırs ve iktidar hırsı sosuyla, daha çirkin bir din sömürüsüyle daha da karanlıklaşıyor. Bazıları bunu Kemal Tahir'in hapishanede karşılaştığı kötü insan malzemesini haksız yere tüm topluma genellemesi olarak yorumluyor. Bence bu kadar savaş, bozgun, kıtlık, düzensizlik görmüş Anadolu insanının masumiyetini koruması mantık dışı olurdu. Bu bakımdan Kemal Tahir'in çizdiği tabloyu biraz abartılmış olmakla beraber gerçekçi buluyorum.
Kemal Tahir Mike Hammer kitapları çevirmiş, hatta bir kaç tane de kendisi yazmış. Bu bakımdan polisiyeye yakın olduğu düşünülebilir. Tüm romanlarında polisiye kurgu tekniklerini kullandığını düşünüyorum. Devlet Ana mesela bir cinayetin araştırılması ve intikamı hikayesi diyebiliriz. Kurt Kanununda müthiş bir politik komplo ve takip hikayesi anlatılıyor. Rahmet Yolları Kesti bir suç hikayesi. Merak duygusu her romanında incelikle işlenmiş. Kelleci Memet de aynı şekilde bir suç, gerçeği arayış ve buluş hikayesi ana çatısıyla. Yazar, yani Gazeteci Murat Kelleci'nin gerçekte ne yaptığını merak ediyor, onu tanıyoruz giderek, tahminler yürütüyoruz. Babası, halası, başka tanıklardan yeni perspektifler alıyoruz. Sonunda düğüm çözülüyor. Gerçeği öğreniyoruz.
Bu ana çatının altında anlatılan Kelleci'nin öyküsü ise yine merak uyandırıcı, karmaşık bir entrika. Cinsel ve maddi çıkarlar için kurulan komplolar, yapılan hamleler. Tabi bu oyunları uygulayan Türk insanının yapısı, entrika çerçevesinde sergileniyor.
Romanın biçimsel yapısı aslında zekice kurgulanmış. İlk bölümde Kemal Tahir'le birlikte Kelleciye dair verileri topluyoruz. Resim berlirmeye başlıyor, sonra ikinci bölümde o resmin içine giriyoruz. Anlatıcı kendini yok ediyor, bizi olaylarla karşı karşıya bırakıyor. İlk kısımdaki uzun Cinci Nezir atışmaları, diyaloglar vs kısaltılsa, daha derli toplu bir roman olabilirmiş. Bu haliyle biçimden başka bir şeye aklı ermeyen çapsızlar tarafından "roman bile sayılmaz" diye eleştirilebilir. Genel olarak Kemal Tahir romanlarında böyle bir kurgu sorunu var. Diyaloglar, yan olaylar, yan karakterler, tarihi vakalar olay örgüsünden büyük roller çalıp metni neredeyse yamalı ve eklektik bir hale getirebiliyor. Bu sorunları kabul ediyorum ama Kemal Tahir'i büyük romancılarımızın başında saymaya da devam ediyorum. Neden?
Bir yemek örneği verelim. Menüde beş çeşit olsun. Kemal Tahir'de çorba zayıf, tatlı hep aynı, salata ortalama ama ana yemek muhteşem diyelim. On üzerinden, 3, 4, 5 ve 9.5.
İyi romancı denilen Orhan Pamuk'ta bu notlar 6,6,6,6 bana göre. Dokuz buçukluk bir tat barındıran menüyü mü tercih ederim, yoksa her yerde karşıma çıkabilecek yavan altıyı mı? Salata da olmayıversin canım, diyorum ben. Ama kimileri de salatasız yapamaz, sofrada gümüş peçetelik olsun da, et yemeği de yavan oluversin diyenler var. Ne diyeyim? Zevk işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder