30 Temmuz 2013 Salı

Linç - Kerim Korcan

Adapazarlı hemşerim (aslında Adapazarlı da değilim ya) Kerim Korcan'ın Tatar Ramazan'ını kütüphaneye iade ettikten sonra İl Özel İdarenin ikinci katındaki romanlar arasında eşelenmeye çıktım. Linç'i de orada gördüm. Aslında aklımda başka kitaplar vardı ama her zamanki dalgınlığımla unutmuşum onları. Linç'i ekşisözlükten birisi okumuş, filmini de çok beğenmiş, öneriyordu yanılmıyorsam. Oradan aklımda kalmış. Okuyayım dedim.

Kitabın girişi müthiş. Görkemli bir şiir gibi açılıyor. Soljenitsin'den aşağı kalmaz. Açlık, sefalet, kader, acı. Sanıyorum kitabın kahramanı Arap Kadir gerçek bir kişi. Yazarın tanıdığı, maceralarını gördüğü bir mahkum. Kerim abi kendisinden de "genç siyasi" diye söz ediyor. Hakikaten mert, adalet peşinde koşan bir insanmış. Hem de insanların çürümeye bırakıldığı o rutubetli zindanda böyle diri ve ahlaklı kalabilmiş.

Kitap dediğim gibi Arap Kadir'i anlatıyor. Kadir'in yetişmesi, ilk gençliği ve kabadayılığa girişi ne fazla övülerek, ne fazla yerilerek, yerinde bir eleştiri dozu ve kavrayıcı tespitlerle anlatılmış. Arkasından hapishane, ona ilk işini yaptıran Feti Bey, onun kişiliğinde dam ağalığı anlatılmış yine.

Sonra uzun bir mücadele var. Arap ile idarenin mücadelesi. İki tarafın hamleleri, Arap'ın pervasız atılışları, firarı, çektiği zulümler. Tüm bu süreçte "genç siyasi" yok edilmek istenen bu adamın yanında duruyor. Ama yanındayken bile objektifliğinden bir şey kaybetmiyor. Bu nasıl bir hassasiyettir, anlamak güç. Soljenitsin'in şu sözü geliyor aklıma: "İyiyle kötüyü ayıran çizgi insanın tam kalbinin ortasından geçer ve onu ikiye böler. Kalbinin yarısını kesip atacak babayiğit nerede?"

İşte Kerim Korcan öyle bir babayiğit sanırım. Kitabın sonunda uzun bir hayat hikayesi var. Onu okumak da bir zevkti.

Edebiyata gelirsek, kitapta tekrar hissi doğuracak kısımlar var. Zaman zaman akışa zarar verebiliyor. Ya da ben hemen sıkılan bir post modern şey haline geldim.

Müdür, başgardiyan, savcı karakterleri gayet güzel çizilmiş. Aslında Korcan'ın paletinde daha karanlık renkler de var, bunu görüyoruz yer yer. Kendi kızına tecavüz eden sapıklar, oğlancılar gibi. Bunları pek anlatmamış. Belki de her şeye rağmen insanlığa ümidini yitirmemek için. Zor bir denge kurmuş Korcan, bir komünist olarak. Hem gerçekçiliğinden dolayı acı tabloyu sunuyor, hem de bunun arka planını analiz ediyor ve ne olursa olsun insan sevgisinden vazgeçmiyor.

Tabi aklıma sık sık Kemal Tahir geldi. Aynı davadan (Donanma davası 1938) içeri girmişler. Belki beraber bulundular, birbirlerinin kitapları hakkında ne düşündüler? Mesafeli durmuşlardır tahmin ediyorum. Kemal Tahir sosyalist hareketten uzak duruyor, Kerim Korcan ise yine partili mücadeleye geri dönmüş, iki sene daha yatmış. Eserleri de böyle. On senelerini geçirdikleri hapishane Kemal Tahir'e acı bir tat vermiş. Kötümser, alaycı, hep çirkinliklere odaklı. Kerim Korcan ise bazı renklerinden fedakarlık etmek pahasına duruşunu korumuş.

Bu da her şey gibi, yine bizimle ilgili. Esasında neden okuyoruz? Kendimizle ilgili bir şey öğrenmek, bir karar vermek için. Bilerek ya da bilmeyerek, az ya da çok. Aradığımız hep bu. Nasıl yapmalı? Böyle yapmalı değil mi? Evet. Evet. Her evet bir kitap. Pekiştirme kitapları.

Dünya nasıl bir yer? İnsanlar iyi midir? Kötüyseler bu şartlardan dolayı mıdır? Nereye kadar? Nasıl? Kemal Tahir mi haklı, Kerim Korcan mı?

Bir de yazı buldum. Linki : http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/soner_akpinar_kerim_korcan_hikaye_roman_hapishane.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder