24 Kasım 2019 Pazar

ripley su altında - patricia highsmith

ripley serisinin son kitabı. 1991'de yayınlanmış. sayın highsmith ise 1995'te öldüğüne göre başka bir ripley yazılmayacak. böyle bir serinin sona ermesi çok hüzünlü geldi bana. ripleyciliğin sonu. her şey sona ermiyor mu? roma imparatorluğu yıkılmadı mı? yine de üzücü.

özellikle bu kitabı aristokrasinin son direnme çabaları olarak okudum. aristokratlar bayrağı düşürünce, yüksek kültür ve yaşam standartlarını korumak, ripley gibi sıradışı muhafazakarlara kalıyor, onlar tutuyor cepheyi. sanki.

neyse. çok beğendim kitabı. kendi ripley dünyasında elbette. başımdan buna benzer bir komşu geçimsizliği vakası geçtiği için -tabi ben kimseyi öldürmedim ama öldürmeyi istedim kesinlikle- bu tatlı tatlı uzatılan gerilim sinirlerimi gıdıkladı, bana sado-mazo hazlar tattırdı.

bir çeşit tuhafların/devlerin savaşını okuduk bu kitapta. iki garip insan. ama birisi yıkıcı, birisi yapıcı.

bu serinin neden bu kadar popüler olduğunu düşünüyorum. çok mükemmel bir kurgu da yok, dil de. ağır edebiyat sayılmaz. hafif edebiyata gelince, bundan çok daha kanlı, heyecanlı, akıcı, merak uyandırıcı kitaplar vardır mutlaka. düzinelerce. ama bu seri rafine yaşam arzulayan, azgın azınlığa hitap ediyor galiba. paris taşrasında bir taş ev, geniş bir meyve bahçesi, çiçek dolu bir sera. usta bir aşçı ve sadık bir hizmetkar. kuğu gibi süzülen, can sıkıcı sorular sormayan bir eş. garajda üç araba. aşağıda şarap dolu bir mahzen. yeterince mesafeli, kültürlü komşular. dev bahçıvan henri. londra'ya zaman zaman düzenlenen sanat gezileri, resimler, galeriler, şık sohbetler. sonra eve, meşe döşemelerin tanıdık kokusuna geri dönmenin yürek okşayan duygusallığı. bir roma konsülü de bu çeşit hazlarla çevrelenmiş olarak yaşıyordu muhtemelen.

bu bir fantazi mi? beynimize ekilen tektip bir yutturmaca mı? yoksa icat edilmesine gerek olmayan evrensel bir doğru mu? ege'de bir taş ev, zeytinlerin arasında. serin akşamlarda verandaya oturup şarap içmek falan. eski yunan düşleri belki de nesilden nesile toplumsal bilinçaltına işlemiştir. emeklilik yaklaştıkça insanın dün ne yediğini zar zor hatırlarken çocukluğuna dair hatıraları canlanır derler ya, belki de bizim bir topluluk olarak çocukluğumuz olan eski grek medeniyet günlerine dair hatıralarımız bizi ege'ye çekiyor. :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder