yaban kadar ideolojik öfke ile savrulmamış, belgesel gerçekçiliğine yakın, yine de tabiidir ki mesajlı bir yakup kadri eseri. ilk cumhuriyet yazarlarından başlayarak bugüne dek süren, meselesini kadın üzerinden açma ve çözme metodu burada da şahikasıyla var.
"aynısını anana, bacına yapsalar hoşuna gider mi?" yöntemi, gördüğümüz gibi yeni değil, sadece avama mahsus da değil. bir bektaşi tekkesindeki yozlaşma, iki çocuk anası, genç ve güzel bir hanımın şeyhin pençesine düşmesiyle anlatılmış. okuyucu genç hanıma, genç, güzel ve en önemlisi "anaaa!!" olduğu için sempati duyacak, empati yapacak, çapkın şeyhten ve onu bünyesinde barındıran ilkel tarikat kurumlarından tiksinecek. benim bacımı böyle sulu amasya elması gibi kütür kütür dişlese bu sapık şeyh, hoş olur mu? diye düşünüp alayına birden kızacak, metot bu.
fakat yakup kadri'nin hakkını yemeyelim. bektaşi tekkesinin bir kültür sanat ocağı olduğunu anlatmaktan imtina etmemiş. özellikle müzik, biraz amatör olsa da şiir, sohbet, muhabbet yönünü de gocunmadan anlatmış. mesela yaban'da, ilaç için tek güzel şey koymamıştı anadolu köyüne dair. her karakter bir grotest yaratık idi. fakat burada karakterlerine o kadar gaddarca yaklaşmamış. iyi kötü duyguları olan insanlar bunlar. günahlarını da biraz sosyal düzene bağlıyor yakup kadri. zenginlerin işsiz, uğraşsız geçen günleri onları manevi bir boşluğa itiyor. bir ülküleri yok.
daha sonra bu ülküyü bulacak yakup kadri, yaban'da ağzı köpürerek, ankara'da sakinleşip yeniden insan gibi konuşarak, bireye bir çıkış önerecek. medeniyet yolunda batılılaşarak, ülkesi ve toplumu için çabalayarak manevi boşluğunu doldurmalı türk insanı, diyecek.
peki buradaki tarikat eleştirileri bugün de cari mi? kısmen cari. şeyhe teslim olmak, manevi boşlukları dolduran böyle şaklabanlar vs. aynen devam ediyor. bknz. adnan oktar. ama o günden bugüne değişen temel şey sanırım şu: o zaman baskıcı osmanlı toplumunda nefes almak, sosyalleşmek, flört etmek için, dini kisve altında gizlenerek, bir özgürlük alanı olarak kullanılıyordu bektaşi ve mevlevi dergahları. daha çok toplumun zengin ve aydın insanları devam ediyordu buralara. bugün o ailelerin torunları, bu tarz ihtiyaçlarını sosyal medyada, barlarda, yoga kulüplerinde falan rahatça gideriyor. şeyhe tam teslimiyet hali -adnan oktar, ahmet hulusi vs. gibi sosyetik hocalar hariç- kahir ekseriyetle fakir fukara arasında sürüyor. menzil, fetö, ismailağa gibi yapılar bektaşilikten farklı. yine de elbette tasavvuf felsefesi keriz silkelemek ve çıtır ayıklamak için benzer şekilde kullanılıyor. aşk, muhabbet, teslimiyet falan ve de filan.
neyse. fena bir roman değil. genç yakup kadri henüz bir `hep o şarkı`ustalığında olmasa da, yetenekli, akıcı, beliğ. bölüm geçişleri biraz ek yerlerinden sırıtıyor, hikaye biraz hızlı toparlanmış falan ama yine de günümüz yazarlarına beş çeker.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder