Genç bir arkadaşım şunu merak ediyor (sanırım): Bir edebi eseri iyi yapan şey nedir?
Bunu bana sormasının nedeni, benim sarsılmaz ve objektif bir takım
kriterlerin sahibi gibi twitterdan ahkam kesip durmam. Berbat, mükemmel,
sevdim, iğrenç, zayıf, şurası iyi vs. vs.
Bu boş özgüvenimi öyle yüksek perdeden dile getiriyorum ki, altında bir entelektüel
sağlam zemin var sanılması doğal. Peki gerçekten böyle bir zemin var mı? Böyle
bir zemin var olabilir mi? Ne kadar sağlam olabilir?
Bunları düşünürken yıllardır ihmal ettiğim bloğuma, tıkırtılı düşüneyim bari
dedim.
Öncelikle şuradan yola çıkıyorum. Bir edebi eser, gizli bir günlük değilse,
okura hitaben yazılmıştır. O zaman onu iyi yapan şey, okurun beklentilerine
hitap etmesidir. Okur ben olduğuma göre, benim beklentilerim en önemlisi.
Kısmen kendi dışıma çıkıp, başka insanların varlığını da sezer gibi olduğumdan,
onların beklentileri de, ancak bu minimal empati ve sempati becerim kadar,
değerlendirmelerime girebilir.
Ben ne bekliyorum bir kitaptan? Beni mutlu etmesini, eğlendirmesini,
bana iyi zaman geçirtmesini, bilgilendirmesini, başka yaşamları, zamanları,
mekanları deneyimletmesini, güldürmesini, ağlatmasını, şaşırtmasını, zamanı
hızlandırmasını ve durdurmasını, fikirlerimi altüst etmesini ve biraz da bildiklerimi
teyit etmesini bekliyorum. Pek çok ve bazıları çelişkili şeyler bekliyorum
kısacası. Hepsi birden olmasa? Olur. Bunlardan birkaç tanesi azar azar bir araya
geldiğinde tatmin olabilirim ya da hiçbiri yokken, sadece bir tanesi son derece
doyurucu ise, onu tutup hepsinin üzerine de koyabilirim.
Yani oldukça subjektif kriterlerden bahsediyoruz.
Benim komik bulduğum bir şey başkalarını iğrendirebilir. Mizah duygusu
subjektiftir.
İyi de, gerçekten böyle midir? Ve nereye kadar
subjektiftir? Mesela mizah duygusu?
Aynı şeye gülen iki insan yok mudur? Yani mizah TAM
OLARAK subjektif ise, birini güldüren bir şeyin, diğerini asla güldürmemesi
gerek. İnsanlar tam olarak ayrık ve benzemez olmalı. Ama öyle olmadıklarını
biliyoruz. Salonlar dolusu insan aynı şakalara aynı anda kahkahalar koparıyor. Tek
tük gülmeyen yok mu içlerinde? Onlar da var.
Birtakım beğenilerin ortaklaştığı akımlardan söz edebiliriz
o zaman. Küçük derecikler, kuruyup kalan yalnız pınarlar, birleşerek nehirlere
dönüşen kuvvetli zevkler…
Bu sübjektiflik nabızlarının birleşmesinden oluşan ana
akım beğenilere geldik. Milyonlarca insan için sanatın en üst formunu oluşturan
bir şey, mesela Spice Girls, neden şimdi bu kadar az dinleniyor? Önemsiz bir
çaba mıydı Spice Girls?
Farklı ten renkleri ve karakterlerden müteşekkil
kadınlardan oluşmuş bir grup. Scary Spice, Sporty Spice, Baby Spice, Ginger
Spice ve Posh Spice. Kekik, karabiber, nane, isot gibi. Harika bir karışım. Mantraları
da, sıkı durun, Girl Power imiş. Bakın bir felsefeleri de var. Farklılıkları
içinde bir arada sanat üreten Güçlü Kadınlar… Çok kültürlü ve Feminist bir
tavır. İlk albümleri 23 milyondan fazla satmış. Dünyada.
Bir sürü insanın ergenliğine damga vurmuşlardır
kuşkusuz. Son otuz yılda Kierkegaard kaç kişiyi etkiledi? Eminim Spice Girls’ün
binde biri kadar değildir. Ama onları çok DERİNDEN etkiledi ve KALICI olarak
çağlar boyunca insanları etkilemeye devam edecek. Olabilir. Bunun üzerinde
duralım. Yine de Spice Girls çok YÜZEYSEL
de olsa, ki tartışılır bu, o kadar çok insanı etkiledi ki bu
kırıntıların toplamı dev bir etki meblağı yaratıyor.
Yani Spice Girls’ün Kierkegaard’dan felsefi anlamda
daha etkili olduğunu, yeterli retorikle donanmış azimli bir trol iddia edebilir
ve bu tür şeyler SUBJEKTİF olduğu için son kertede kimse ona aksini kanıtlayamaz.
Eğer bir edebi eserin iyi olduğuna karar verirken
kendi beklenti ve beğenilerimden yola çıkıyorsam Spice Girls’ün şarkı
sözlerinin Kierkegaard’ın kitaplarından üstün olduğunu çatır çatır
savunabilirim.
Tabii burada şöyle pratik bir engel çıkıyor ortaya:
Kierkegaard okumuş (ben okumadım) ve onun felsefesine hakim bir kişi, çok
yüksek bir ihtimalle, eğer onun felsefi düşmanlarından biri değilse, Spice
Girls’ü nitelik olarak Kierkegaard’ın üstüne koymayacaktır.
Neden?
Kierkegaard okuyanların ezici çoğunluğunun Spice Girls’ün
müziğini saygın bir sanat formu olarak görmemeleri bir tür organize kıskançlık komplosu
değilse, (O kadar güzel kadınlara hayatları boyunca dokunamayacakları için
değersizleştirerek benliklerini diri tutma çabası) bunun altında ne var?
Bu bir tesadüf mü yoksa subjektiflik başka bir şey mi?
İnsanın beğenileri, zevkleri, güzel ve iyi kavramları ne kadar kendisine
aittir? Gerçekten eşsiz bir şekilde kendi ruhumuzun içinden mi çıkardık
bunları? Bunlar önemli ama benim çok umurumda olmayan sorular olduğu için diğer
paragrafa geçiyorum.
Yani yapmaya çalıştığım şey, üzerinde ayakta durmaya
çalıştığımız objektiflik kayasının ne kadar cıvık bir maddeden yapılmış
olduğunu göstermek. Ve aynı zamanda bunca zamandır ve bunca kalabalık yığınlar
halinde bizi üzerinde taşıdığına göre, çok da gevşek bir malzeme olmadığının
altını çizmek.
Dönelim başa. Bir kitaptan ne bekliyorum? Neyi
bulduğumda o kitabı beğeniyorum.
1-Bir kitap, öncelikle okunabilir olmalı. Okunamaz
derecede şiirselleşmiş, dolaylanmış, biçim oyunlarına girmişse, beni ilerideki
sayfalara taşıyamadığı için, oradaki hazinelerin değerinden bağımsız olarak, o
kitap benim açımdan değersizdir. Ama başkaları için değerli olabileceğini
hissederim, bunu da ifade ederim.
2-Okunabilir olmak yetmez. Güzel bir dille yazılmış
olmalı kitap. Öncelikle dil DOĞRU kullanılmış olmalı. Sonra GÜZEL de olabilir, o
da artı puan getirir. Güzel dil, daha önce çokça kullanılan güzelliklerin, hani
şu emile emile şekeri kaçmış sakızlar gibi artık miadını doldurmuş, çöpe gitme
zamanı gelmiş klişe güzelliklerin bir benzeri olmamalı. ORİJİNAL bir güzellik
olmalı. Bu riskli bir şeydir. YENİ her zaman risklidir.
3-Kitap kendi kendisinden ibaret olmamalı. Beni bir
takım dışsal OLAYLARA, KARAKTERLERE, mekanlara taşımalı. Bir OLAY ÖRGÜSÜ olmalı,
KURGU olmalı. Yani İÇERİK olmalı ve bu doğru BİÇİMLE bana ulaştırılmış olmalı.
4- Kitap GERÇEKÇİ olmalı. Yani okuru kendisine
inandırmalı. Bu bir ejderha masalı bile olsa, kendi dünyasının gerçeklerine
sadık olmalı anlatı. Karakterler yalpalamamalı, yalpaladığında da bunu makul
bulacağım şekilde verilmeli olaylar. Diyaloglar karakterlerin ağzına yakışmalı.
5- Kitapta FİKİRLER ve DUYGULAR olmalı. Diğer şeyler
yeterince güçlüyse bunlar olmasa da olur ama olduklarında, kitaba değer
katarlar. Bazen de öyle yoğundur ki bu ikisi, diğer eksikleri telafi eder, büyük
bir esere çevirebilirler kitabı.
6- ZAMANSIZ olmalı, tükenmemeli. Hem benim açımdan, tekrar
kafamın içinde dönecek bir takım Felsefi ve Etik sorunlarıyla hem de başka
çağlar ve coğrafyadaki insanlara da hitap eden bir EVRENSELLİK taşımasıyla
kitap büyür.
7- Sonuç olarak kitabı okurken estetik, etik, entelektüel,
mizahi ya da başka bir tür LEZZET almalıyım. Bunun neden olduğu ya da neden
olmadığını çoğu zaman tam olarak anlayamayız. Kaba vuruşlarla oraya yaklaşmaya
çalışırız.
8- Bir tür GUSTO geliştirir bazılarımız. Yemek
konusunda, giyim konusunda ya da sanatta. Onlar bir tür eğitilmiş, deneyimli
içgüdüyle nitelik terazileri olurlar. İyi derler, kötü derler. Kendi aralarında
da anlaşamazlar, kavga ederler bazen. Yine de onları dinleyenler bulunur. Çünkü
bunlar, temelde, yanlış da olsa kanaatlerini ikna edici bir dille izah ederler.
9-Bu bakımdan bir eleştiri yazısı da, bana göre, edebi
bir dille yazılmalı. Tüvtürk muayene raporu gibi eleştiri olmaz. Eğlenceli
olmalı. Acıtmalı. Güldürmeli. Birazcık da hakikat ihtiva etmeli.
Aklıma Gelen Birkaç Kaynak:
Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, Edebiyat
Kuramları ve Eleştiri
Yıldız Ecevit, Ben Buradayım (Diğer kitaplarına da bakılabilir
sonra)
Edward Hallett Carr, Dostoyevski
Henry Troyat, Gogol, Dostoyevski
Stefan Zweig, Üç Büyük Usta
Jale Parla, Don Kişottan Bugüne Roman
İsmet Özel, Şiir Okuma Kılavuzu
Aslında edebiyat teorisinden ve her türlü akademik
metinden nefret ederim ama nasıl dişçilerden ve kıl dönmesi ameliyatlarından
nefret etsek de onlarsız yaşayamıyorsak, biraz kuram da maalesef şart. Bu bakımdan
ben, çok şükür okumam gerekenlerin en azını okuyarak kısmen paçayı kurtarmış şanslı
bir insanım. Bahtin, Eagleton falan filan gibi tipleri okumadım. Okuduğum
kadarını da çok şükür unuttum.
En önemli şey, bol bol edebi metin okuyarak kendi zevkimizi
eğitmek. Ve özgüven. Allah herkese benim gibi cahil özgüveni versin diyerek herkesi
saygıyla selamlıyorum.